29 Haziran 2010 Salı

Mustafa Kemal Paşa'nın Havza Günleri-2

Yazının birinci bölümünde Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919 sonrası Havza’da geçirdiği günlerde yaşananlarla ilgili olarak Teşkilat-ı Mahsusa üyesi ve M.M. Grubu Başkanı olarak tanınan Albay Hüsamettin Ertürk’e ait anılardan hareketle Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'a karşı tutumunun değişmesinde ve diğer temaslarındaki üslupta Havza'da geçen dönemin ayırt edici olduğu izlenimini edinmek mümkün olduğu ifade edilmişti. Bu noktada konuya ilişkin yapılan taramalarda iki belgenin bu düşünceyi kuvvetlendirme yönünde etkili olduğu da belirtilmişti.

Söz konusu belgelerden bir tanesi Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun Heyetinde bulunan Kurmay Binbaşı Hüsrev Gerede’nin Kazım Karabekir’e Havza’dan gönderdiği 7 Haziran 1919 tarihli mektuptur: “Pek Muhterem Efendim, Mustafa Kemal Paşa’nın karargâhında Havza’dayım. İşlerin istihbarata ve siyasata ait kısmını deruhte ettim. Birkaç güne kadar Amasya’ya gideceğiz.” diyerek başlayan nispeten uzun mektupta Gerede, Mustafa Kemal Paşa’nın Heyetinde yer alma nedeninden, İzmir’in işgali sonrasında yaşananlardan, Ferit Paşa Hükümetinin pasifliğinden, Amerikan mandası fikrine karşı çekincesinden ve müdafaanın gerekirse Anadolu’dan sürdürülmesinden bahsederek konuyu kuzeydeki Bolşevik kuvvetlerine ve bunun etkilerine getirerek nihayetinde asıl söylemek istediğini şu şekilde ifade etmektedir: “…Bence milletin -başındaki münevveranın- veraceği karar ya müstakil yaşamak yahut toprağın altını üstüne tercihte temerküz ederse (birliktelik sağlarsa) her şeyden evvel Bolşeviklerle temas edilmek, prensipleri anlaşılmak, İslama’ da, Türk de an’anât ve kavaid-i muayeneye (gelenek ve belirli kurallara) halel vermemek şartıyla tadilen nasıl kabul olunacağını, nasıl tatbik edileceğini kararlaştırmak ve fakathem-hudud olup düşman taarruzatına karşı mukabeleyi temin etmek için silah, cephane, erzak almak cihetlerini sağlam kazığa bağlamak lazımdır. Çünkü biz yalnız Bolşevik esasatını kabul eyledik. Makam-ı hilafet sırf bir makam-ı mukaddes ve muallâ (şeref) olarak oturacak, hükümet avam eline geçti demekle İngiliz, Rum, İtalyan kurşunlarına siper bulamayız. Yalnız Rus Bolşevikleri prensiplerine şu kadar milyon Türk daha iltihak etmiş diye sevinir. Halbuki Rusların Kafkasya’yı tamamen istilaları ve bizimle elele vermeleri ancak bizim için prensibin kabulünü mümkün kılabilecektir. Şahsiyet-i mümtazeneniz mevki-i hazırınız bu bâbda millete en büyük hizmeti ifaya inşallah sizi muvaffak eyleyecektir…”.(“İstiklal Harbimiz”, Kâzım Karabekir, 1. Cilt, s.66, Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, Nisan 2008) Mektuptan anlaşılacağı üzere Havza’da dönemin Bolşevik etkisi yoğun olarak hissedilmekte ve düşmana karşı mücadelede Hilafetin içinin boşaltılması da dahil olmak üzere “sağlam kazığa bağlanacak” yardım karşılığında Bolşeviklik prensiplerine uyum sağlama fikri kuvvetlenmektedir. Mustafa Kemal Paşa’nın kendi seçtiği kurmay heyetinde yer alan Kurmay Binbaşı Hüsrev Gerede’nin bu fikri 15. Kolordu Komutanı Anadolu’nun doğusunda önemli bir yer tutan Kâzım Karabekir Paşa’ya ileri sürmesinin yine M. Kemal Paşa’dan habersiz olabileceğini düşünmemek gerekir. Bu ifade de bir önceki yazımızda yer verilen Hüsamettin Ertürk’ün anılarında M. Kemal Paşa’nın yaveri Cevat Abbas Gürer’e atfen yer alan ve Havza’da Rus Generali Budiyeni tarafından söylenen; “…Yeter ki, siz de bizim arzularımızı yapınız. Padişahlığı, hilafeti lağvediniz, komünistliği ilan eyleyiniz..”ifadesi ile örtüştüğünü söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak ilginç olan nokta, ne Hüsrev Gerede’nin ne de Cevat Abbas Gürer’in yayınlanmış anılarında konuya ilişkin bir kayıt ya da ipucu bulunmamış olmasıdır.

Yukarıda sözü edilen belgelerden ikincisi ise Mustafa Kemal Paşa’nın 09 Haziran 1919 tarihinde Havza’dan, Eşme’de 17. Kolordu Kumandanlığı’na, İzmir’in işgali nedeniyle çektiği şu telgraftır: “Vaziyetinizi bildiren şifreniz beni çok kederlendirdi. Gaflet ve teşkilatsızlığın bu kadar feci ve canhıraş akıbeti doğurduğu anlaşılmakta ise de ümitsizliğe kapılacak zamanda olunmadığı, maazallah kumanda ve müdafaa heyetlerinde görülecek zaaf belirtilerinin milletin mutlak esaretiyle sonuçlanacağını pek güzel takdir buyurmuşsunuz. Memleketin daha doğusundaki kumandanlarla irtibat ve temasın sağlanıp sürdürülmesi çok önemlidir. Vaziyetin düzelmesi için birlikte çareler yaratmaya mecburuz. Yakın gelecekte ortaya çıkması pek kesin olan genel bir vaziyette kuvvetli ve kudretli bulunmak için memleketin muntazam bir teşkilat altına alınmasına çalışmalıyız. Bunun gerçekleşeceğine itimat edebiliriz. Bu taraflarda halk tamamen tetikte ve her türlü fedakârlığa hazırdır. İzmir’in akıbeti, bütün milletin vicdanını bağımsızlığın korunması konusunda bir azim ve irade etrafında topladı. Bu bakımdan, bu akıbetin kalıcı olamayacağı şüphesizdir. Gayemiz bir olmalıdır. Genel dünya vaziyetinin ve bilhassa son Kafkas hadiselerinin benim için ümit verici olduğunu müjdelerim. Vaziyetinizden, o taraf milli teşekküllerinden ve olayların akışından sık bilgi vermenizi rica ederim. 9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, 2. Cilt, Kaynak Yayınları, s.363, Aralık 1999, İstanbul) Anlaşılacağı üzere M. Kemal Paşa İzmir’in Yunan ordusu tarafından işgali sonrasında morallerin yüksek tutulmasına ve kendisine güvenilmesine yönelik mesajlar verirken, “yakın gelecekte ortaya çıkması pek kesin olan genel bir vaziyet” ve “Genel dünya vaziyetinin ve bilhassa son Kafkas hadiselerinin” kendisi için “ümit verici olduğunu” müjdelemek gibi olabildiğince somut ancak üstü kapalı dayanaklarla bu iddiasını kuvvetlendirmeye çalışmaktadır. Bu ifadelerin, o ana kadar attığı her adımda son derecede temkinli olan ve dengelere dikkat eden Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’da başlatılacak bir mücadelede olası bir Rus Bolşevik desteğinin güvencesiyle sarf edilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Söz konusu dengeli ve dikkatli üslûbun örneklerini ise Mustafa Kemal Paşa’nın mütareke İstanbul’una dönüşü sonrasında özellikle saray, hükümet ve işgal kuvvetleri ile olan ilişkilerinde gözlemlemek mümkündür.

Mustafa Kemal Paşa'nın Havza Günleri-1

Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçişi sonrasındaki girişimleri ne zaman padişah aleyhinde bir harekete ve isyana dönüştü? Bunun nesnel koşulları nasıl oluştu? Bu sorular kanımca cevap bekleyen ve halen tam olarak açıklığa kavuşmayan bir düğüme işaret etmektedir.Resmi tarihin şablonunun dışına çıkıldığında beni bu soruları sormaya iten kaynak Teşkilat-ı Mahsusa üyesi ve M.M. Grubu Başkanı olarak tanınan Albay Hüsamettin Ertürk’e ait yazar Samih Nafiz Tansu tarafından aktarılan anılar oldu. Bu kaynağı orijinal kılan bir nokta Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a gelişi sonrasında Havza’da geçirdiği yaklaşık 20 günde (25 Mayıs – 12 Haziran 1919) yaşananların başkaca hiçbir kaynakta yer almadığı biçimde aktarılmasıdır. Bu özelliği nedeniyle söz konusu anılar konuya değinen diğer kaynakların da tek dayanağı niteliğinde olup bu açıdan doğruluğunun teyidi de halen mümkün değildir. Olayın püf noktasında ise bir Rus Heyetinin ziyareti üzerine yapılan görüşmeler bulunmaktadır.

Şöyleki: “ Mustafa Kemal ve arkadaşları, sıcak sularıyla şöhret almış bu şirin beldede tam 22 gün kalmışlar, buraya kadar gelmiş olan bir Sovyet heyeti ile görüşmüşlerdi. Heyetin başında Rus miralayı (Mareşal) Budiyeni bulunuyordu. Bu palabıyıklı, babayani askerle Mustafa Kemal’in ahbaplığı süratle ilerlemiş ve kısa zamanda dost olmuşlardı. Miralay Mustafa Kemal’e, Bolşevik Rusyanın silah ve cephane ile para yardımını vaat ediyor, buna mukabil müşterek düşmanları olan İtilaf devletlerine karşı, Türkleri mücadeleye davet ediyordu. Budiyeni’nin istekleri yalnız bu kadarla kalsa idi, Mustafa Kemal Paşa, çoktan razı olacak, müzakerelerin de uzun sürüp gitmesine mahal kalmayacaktı. Fakat Rus miralayının dilinin altında bir şey vardı. Nitekim pek az sonra o da baklayı ağzından çıkarmış oluyordu. Miralay Budiyeni, Mustafa Kemal’e şöyle sormuştu: - Acaba General Hazretleri, Anadolu’da kurulacak hükümet için nasıl bir rejim düşünüyorlar? Mustafa Kemal muhatabının maksadını pek güzel anlamış ve hemen şaşırmadan cevabını vermişti: - Tabii Sovyetlerin, Şuralar Cumhuriyetine benzer bir hükümet tarzı!.. - Yani Bolşevikliğin prensipleri üzerine kurulmuş bir cumhuriyet değil mi Generalim!.. - Öyle olacak, devlet sosyalizmi dersek, daha doğru söylemiş oluruz. - Yalnız, sosyalizm, içtimai sahada hüküm süren bir tarzdır, biz sizin komünizmi de gözden geçirmenizi istiyoruz. Ancak büyük komşunuz Rusya, o zaman size elinden gelen yardımı yapacaktır. Mustafa Kemal Paşa, miralay Budiyeni’nin peşinen söz almaya çalıştığını görüyor, kendisi için tutulacak yolda bu muzaharete muhtaç olduğunu da unutmuyordu. Sovyet Heyeti Havza’dan büyük bir ümidle ayrılmıştı. Fakat Mustafa Kemal Paşa bunları mükemmelen atlatmıştı. Hattâ tehlike şayet büyürse, bir Rus kolordusundan da faydalanılacaktı. Havza görüşmeleri Mustafa Kemal’in düşmanları için O’nun komünistliği kabul ettiği şeklinde iaşe edilmiş ve dar görüşlüler, Büyük Türk Önderinin bu kadar basit bir pazarlıkla, bütün gayretlerinden vaz geçeceğini zannetmişlerdi. Bilahare kendisiyle görüştüğüm Fevzi Çakmak, bu hadise hakkında Mustafa Kemal Paşa’nın kendisine: - O zaman bir sırat köprüsünden geçmek zorunda idik, meşhur sözdür, köprüyü geçene kadar…..dayı dedik vesselâm!.. demişti. Miralay Budiyeni görüşmelerinde Mustafa Kemal Paşa’ya, şarkta kurulacak Ermeni ve Kürd devletlerinin, Batum dahil olmak üzere Karadeniz kıyılarında ihdas olunacak Pontus hükümetinin, İtilaf devletlerince mültezim olduğunu söylemiş, bütün bunlarla Sovyetlerin yeni Türkiye yanında mücadeleye hazır bulunduğunu da ilave etmişti. Miralay Budiyeni: - Biz demişti, Çarlık Rusyasının pişdarları, öncüleri ve Kafkasyanın kundakçıları olan Ermenilere asla yüz vermek niyetinde değiliz. Hele Ermeni Taşnak ve Hinçak komitelerinin harp sonrası faaliyetlerinden biz de hiç memnun değiliz. Onlar kimi kuvvetli görürlerse ona uşaklık ederler. Yarın İngilizler, Fransızlar, Amerikalılar hesabına çalışmayacaklarını kim temin eder? Demişti. Mustafa Kemal Paşa, miralayın bu fikirlerinin arkasında Sovyetlerin, Anadoluya fiili yardım teklifinde bulunacaklarını tahminde gecikmemişti. Nitekim miralayın baka bir suali şu olmuştu: - Mondoros mütarekesine uyularak ordularınız silahtan tecrit edilmiş, bütün silah ve cephane depolarınıza el konmuştur. Bu şartlar altında bir taraftan Yunanlılarla, diğer taraftan Ermeniler, Pontusçularla ve Anadolunun her tarafında işgal kuvvetleriyle nasıl mücadele edeceğinizi bir türlü anlayamıyorum Paşam?... demişti. Mustafa Kemal Paşa, karşısında babayani tavırlarına, palabıyıklarına ve Türk dostu görünmek isteyen bütün yapmacık hallerine rağmen, alttan alta vaziyeti iskandil eden, kurnaz bir Rus askeriyle karşı karşıya bulunduğunu görüyordu. Ona cevaben: - Evet miralyım, vaziyetimiz cidden naziktir. Fakat işte bizim milletin hususiyeti de böyle felaketli zamanlarda iş görmesi, harikalar yaratması olacaktır. Siz müsterih olunuz, müşterek düşmana karşı, bizi tahmin ettiğinizden daha tehlikeli ve hesaba katmaya değer bir kuvvet olarak bulacaksınız, buna da şaşmayınız!.. Miralay Budiyeni, burada yutkunmuş ve sonradan bana merhum Cevad Abbas’ın anlattıklarına göre epey düşündükten sonra: - Rusyanın bütün ihtiyaçlarınızı tamamlamaya hazır bulunduğunu size arz etmek vazifesini üzerime almış bulunuyorum. Yeter ki, siz de bizim arzularımızı yapınız. Padişahlığı, hilafeti lağvediniz, komünistliği ilan eyleyiniz, demişti. Mustafa Kemal, miralayı tam söylettirmişti. Artık Soyetlerin yardım perdesi altında ne yapmak istediklerini, bu kurnaz olmasına rağmen ne de olsa asker olan ve hakikatte bir diplomat derecesinde konuşma metodlarına ve inceliklerine vakıf bulunmayan Budiyeni, hepsini ağzından çıkarmıştı. Mustafa Kemal Paşa, o zaman gayet teenni ile konuşmuş, karşısındakine hem ümit vermiş, hem de emniyet telkin etmişti. O gülerek şöyle cevap vermişi: - Aziz miralayım, buyurduğunuz işler, şimdi tasavvur eylediğiniz kadar kolay değildir. Padişahlık müessesi esasen zayıflamıştır, yıkılmak üzeredir. Hilafet için biraz daha sabırlı, hatta biraz daha dikkatli olmak lâzımdır. Arkamızda bir de İslâm alemi vardır. Bunu da hesaba katacağız. Onların müzahereti bugün için elzemdir. İngilizleri ancak bu sayede yerlerinde tutacağız. Komünistliği ilan etmek de bugün için imkânsızdır. Evvela davayı memlekete anlatmak lazımdır. Şimdi bizim tek bir hedefimiz vardır. O da harbi, mücadeleyi kazanmak, istilayı ortadan kaldırmaktır. Zaferi kazandığımız zaman, şartlarınızı daha sakin ve rahat bir ruh haleti içinde düşüneceğiz!.. Miralay Budiyeni riyasetindeki Rus heyeti çok ümidvar idiler. Mustafa Kemal Paşa, modern düşünceli, ileri görüşlü bir askerdi. Her şeyi safha, safha halletmek davasında idi. Dürüst bir insan tavrı ile kendilerine her şeyi açıkça söylemişti. O halde bu büyük mücadelenin eşiğinde duran adama, Türklere hemen yardım edilmeli idi. Nitekim Havza konuşmasının büyük yardımı olmuştu. Miralay Budiyeni gerek Lenin’in, gerekse Stalin’in ve gerekse Troçki’nin en mutemed adamı idi. Tam bir Rus olan ve askerlikten başka bir şey bilmeyen, ihtilal şeflerine körü körüne merbut bulunan miralayın görüşüne itibar etmek lazım geliyordu. O, Sovyet Rusyaya avdet ettikten ve Mustafa Kemal Paşa da askerlikten istifa ederek, milli kongrelerde riyasete seçildikten ve İstanbul hükümeti ile Padişaha fiilen meydan okuduktan sonra, Rusyadan istediği her şeyi, top, tüfek, cephane ve altın rubleyi alabilmiş, bilhassa Sovyetlerin yardımı, büyük taarruzdan evvel, en verimli bir safhaya ulaşmıştı. Mustafa Kemal filhakika, padişahlığı, hilafeti kaldırmış, fakat komünistliği kabul etmemişti." (İki Devrin Perde Arkası, Hatıratı Anlatan Osmanlı İmparatorluğu Teşkilat-ı Mahsusasında M.M. Grubu Başkanı Albay Hüsamettin Ertürk, Yazan: Samih Nafiz Tansu, Pınar Yayınevi, İstanbul, 1964, s. 238-242).

Bu uzun aktarım konunun ne denli detaya dayandığının ve anıların sahibinin ve/veya aktaranın üslubunun algılanması açısından gerekli görülmüştür. Yukarıda da ifade edildiği gibi konuya ilişkin geniş kaynak taramasında anlatılanları teyit edecek bir dayanağa rastlanmamıştır. Buna, Hüsamettin Ertürk'ün anılarındakaynak gösterilen Mustafa Kemal Paşa’nın yaveri Cevat Abbas'ın anıları dahil olup, bunları derleyip aktaran Turgut Gürer’in “Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer – Cepheden Meclise Büyük Önder ile 24 Yıl” isimli kaynak kitap ta da konuya ilişkin bir iz bulunamamıştır. Esasen ne bu kaynakta ne de başkaca bir kaynakta Mustafa Kemal Paşa’nın Havza günlerini açıklığa kavuşturacak bilgiye ulaşılabilmiştir. Bu dönemin resmi belgeleri ise karşılıklı yazışmalar olup bunlardan ikisi konumuz açısından dikkate değerdir. Birincisi Samsun’a çıkan heyette yer alan Kurmay Binbaşı Hüsrev Gerede’nin Kazım Karabekir’e Havza’dan gönderdiği 7 Haziran 1919 tarihli mektup, diğeri ise, İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali sonrasında yine Havza’dan Eşme’de 17. Kolordu Komutanı Bekir Sami Bey’e çekilen telgraftır. Bu nispeten somut belgeler yanında Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'a karşı tutumunun değişmesinde ve diğer temaslarındaki üslupta Havza'da geçen dönemin ayırdedici olduğu izlenimini edinmek mümkündür.